Mark Brandon Read, nam-ı diğer Chopper. Avustralya tarihinin en ilginç suçlularından biri. Hayatını ve işlediği suçları anlattığı kitabı ‘’best seller’’ olmuş bir kişilik. Hayatından bir kesitin anlatıldığı, biyografik iddialar taşımayan bir film ve başlıktan da anlayacağınız üzere Eric Bana isimli bir oyuncu. Bayanlar ve baylar, karşınızda: Chopper!
2000 yapımı Avustralya bağımsızlarından bir örnek olan filmimiz ülkemizde ancak 2004 yılında vizyona girmiş. ‘’Neden acaba?’’ diye sormamıza gerek kalmadan karşımıza kocaman bir Truva Atı çıkıyor. Ne tesadüf.
Chopper’ın hapishane yıllarıyla başlayan filmimiz daha ilk anlarda karakterin özelliklerini göstermeye başlıyor. Zaman geçtikçe de kendisinin ne kadar paranoyak bir kişiliğe sahip olduğunu anlıyoruz. Bölümünü değiştirmek için hapishanede kendi kulaklarını kestirten, şüphelendiği kişiyi oracıkta öldüren bir kişilik. Film boyunca da karakterin bu yönü kuvvetleniyor da kuvvetleniyor.
Eric Bana ise rolün altından alnının akıyla çıkmış. Rolü adına fiziksel olarak kendini değiştiren oyuncuları – her ne kadar artık çok kullanılan bir durum olsa da – hep takdir etmişimdir. Chopper’da da Eric Bana’nın aldığı kilolarla kendini rolüne ne kadar adadığını görebiliyoruz. Özellikle de bağımsız bir film için.
Kariyerine komedilerle ve talk showlarla başlamış bir oyuncu için böyle bir rolün altından kalkmak oldukça zordur. Yapılanların – özellikle de böyle bir karakter ile – her daim absürd gözükme ihtimali vardır. İşte Eric Bey bu konuda oldukça başarılı. Tabii bu sözlerim aktörü önceden tanıyan bünyeler için geçerli. Uluslararası arenada tanıma imkanına erişenler için çok da geçerli olmasa gerek. Hele ki filmografisinin devamında Hulk, Troy/Truva, Black Hawk Down/Kara Şahin Düştü, Munich/Münih gibi örnekler varsa.
Yönetmenimiz Andrew Dominik’in filmdeki üslubu oldukça hoş. Yer yer çok başarılı anlatım teknikleri kullanılmış. Takdir edilesi noktalardan biri. Video klip tabanlı olduğunu buralardaki kısa, hızlı ve öz anlatımından anlayabiliyoruz. Ancak yer yer boğucu atmosferler yaratıldığını da söylemeden geçemeyelim. Özellikle de filmin başındaki hapishane sahneleri ve ortalara doğru gelen Bojangles sahnelerinde filmi durdurup evin içerisinde biraz dolandım. Atmosferin diğer bir yönüyse kullanılan renk paleti ve ışıklandırmalar. Her filmde görebileceğiniz örnekler değil bunlar. Hoş.
Filmi izledikten sonra ise karakterin kendisi hakkında ve yaşanan olaylar hakkında her ne kadar doğru olma olasılığı yüksek olsa da kesin yargılara varmanızı tavsiye etmem. Halihazırda paranoyak bir suçlunun yaşadıklarıyla yazdıklarının birbirini tutmayacağı aşikar. Bir de uyarlama senaryo devreye girince karşımıza farklı bir Chopper çıkmış olabilir.
Karşılaştığımız ‘’Sammy the Turk’’ karakteri ise ilginç bir tesadüf. Duyduğumuz Türkçe küfürler ise daha da ilginç bir tesadüf. Filmin sonunda özellikle bekledim ancak oyuncu Türk değilmiş. Bu da kayıtlara geçsin.
Mark Brandon Read’i tanımayan bünyeler üzerinde Eric Bana’nın benzerliği çok da önemli bir etken değil tabii ancak merak edenleri buradan alalım. Bence bu çocuk olmuş.
Sonuç olarak, çok göz dolduran bir hikayeye sahip değil Chopper. Zaten izledikten sonra aklınızda filme dair en büyük etken olan Eric Bana’nın oyunculuğu ve Chopper karakterinin kendisi kalıyor. Karşımızda Chopper’ın kişiliğine odaklanmış bir film var. Kendisine Hollywood’un kapılarını açmasıysa şaşırtmıyor. İlginçtir ki yönetmenimiz Andrew Dominik için aynı durum söz konusu değil. Bu filmden ancak yedi yıl sonra The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford/Korkak Robert Ford’un Jesse James Suikasti’ni yönetmiş. Karma bu olsa gerek. Yine de Avustralya bağımsızlarından ilginç bir örnek izleyeceğinizi garanti edebilirim.
Filmin kötü adamı ise Mark Brandon ‘Chopper’ Read’in ta kendisi. Eklemeden geçmeyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder