''When you have to shoot, shoot. Don't talk.'' - Tuco

28.8.12

Kontroll



''Buradan nasıl çıkılır Bela Amca?'' 
''Bir sürü çıkış yolu var, Bulscu.''

Başlıkta bir sorun yok. Filmimizin adı Kontroll. Macarca’da Kontrol demek. Buradan da anlayacağımız üzere filmimiz Macar filmi. Bu önemli bilgileri vermenin iç huzuruyla birlikte bu haftaki incelememize başlayalım.

Nimrod Antal imzalı filmimiz Budapeşte metrosunun bilet kontrol görevlilerinden Bulscu(Sandor Csanyi) ve ekibi üzerinde duruyor. Ancak odak noktamız Bulscu. Metroda yaşayan bir adam Bulscu. Metroda yatıp metroda kalkıyor. Yukarıya ise hiç çıkmıyor. Bunun nedenini ise film boyunca çok yaklaşsak da tam olarak öğrenemiyoruz. Bize yalnızca çıkarım yapmak kalıyor.

Farklı bir karakter Bulscu. Belki Hollywood filmine ait bir karakter olsa çeşitli allayıp pullamalarla rahatlıkla fenomen olabilirmiş. Daima sessiz. Gerekmedikçe konuşmuyor ancak hep düşünüyor. Belki geçmişini, belki de geleceğini... İçindeyse hep bir korku var. Yukarının korkusu. Yukarıdakilerin hırslarına ve rekabetine yenik düşme hali olabileceği düşündürtülüyor metroda. Ömür boyu boyu çalışıp bir yere gelememe korkusu.Yaşadıkları bir süreç olarak işliyor. Bulscu’nun hikayesinin son evresi. Çıkışa ulaşması için ihtiyacı olan motivi bulma safhası.



Bulscu’nun yanındakiler de oldukça ilginç, bununla beraber doğal karakterler. Hepsi birbirinden farklı. Bu kadar adamın bir araya toplayan ortak paydalar ise kaybeden olmak ve kontrol. Metro ise hepsinin üstünde psikolojik bir baskı unsuru. Bu yolda güçlüler ve güçsüzler birbirinden ayrışıyor. Aşağıda böyle bir yeraltı dünyası olma düşüncesi bile çok ilginç. Belki de yönetmenimizin bir bildiği vardır.

Film sırasında kontrol görevlisi olayının kurmaca olduğunu düşünebilirsiniz  ki böyle olursa yalnız değilsiniz. Ancak 4-5 sene öncesine kadar gerçekten de böyle görevliler varmış. Eklemeden geçmeyelim. Filmin başındaki metro görevlisinin durumu ise oldukça farklı. Dikkat.

Filmin atmosferi ise oldukça başarılı. Kişisel beğenim olan soğuk renklerin hakim olması durumu her sahneden zevk almamı sağladı. Ayrıca genel plan çekimler çok estetik. Metroların yaşanmışlığı ise dikkat edilesi. Bu yönüyle kafalardaki Doğu Avrupa sineması örneği yerli yerine oturuyor. Film boyunca gökyüzünü hiç görmüyor olmamız filmin çizgisine uygun düşse de zaman zaman boğucu oluyor.



Metro görevlilerinin birbirleriyle ve yolcularla olan mücadelesi de filmin ana hatlarından biri. Metroda dolaşan katilin varlığıyla birlikte aynı zamanda gerilim türüne de eğilim gösteriyor. Hatta film hakkında bilginiz yoksa başta gerilim filmi bile sanabilirsiniz. Kontrol ve psikolog sahnelerindeki mizah oldukça başarılı. Filmin tam reaksiyon verebildiğimiz noktaları bunlar. Psikolog sahnelerinin 14 Şubat tarihli incelemem olan Carandiru ile benzerliği ise dikkat çekici. İnsaların dertlerini anlatmak adına hızlı ve başarılı bir yöntem. Ancak filmin tam reaksiyon aldığı sahneler bitti mi bitiyor. Düzenli bir dağılım söz konusu değil. Bir yerden sonra film Bulscu’nun üzerine daha da yoğunlaşıyor. Olması gerektiği gibi mi? Tartışılır.

Sonuç olarak hikayesi yer yer havada kalan bir film Kontroll. Ancak bunun karşısında yaratılan karakterler, atmosfer ve mizahi öğeler çok güçlü duruyor. Psikolojik etkenler ve bu sahnelerdeki müzikler de cabası. Yine de yalnızca meraklılarına tavsiye edebileceğim bir film. Yönetmenimiz Nimrod Antal’ın bu filmle 2004 yılı Cannes Film Festivali’nde ‘’Genç Yönetmen’’ ödülü aldığını da belirteyim. Daha niceleri var tabii.

Bulscu’nun motivini bulma safhası demişken. O da kendi meleğini buluyor.

İzleyin, izlettirin, iyi seyirler...

19.8.12

Quadrophenia


’Ben başkaları gibi olmak istemem. Bu yüzden ben bir modum. Yani bir sınıfa ait olmalısın öyle değil mi? Yoksa denize atlayıp boğulsan da olur.’’ 

Hakkında ön bilgi sahibi olmadan film izlemek pek adetim değildir. Ancak 1979 yapımı Quadrophenia bir istisna oldu. Yalnızca kapaktan yola çıkarak da pek bir yere gelmek mümkün olmuyor tabii. 
1965 İngilteresindeyiz. ‘’Mod’’ ve ‘’Rocker’’ altkültürlerinin tavan yaptığı yıllar. Bir tarafta parka giyip bol aynalı scooterlara binenler. Diğer taraftaysa her biri Grease’den fırlamış olanlar. Daha ne kadar basit açıklayabilirim bilmiyorum. İlginçtir ki, sırf bu nedenlerden dolayı devamlı bir çatışma halindeler.
Karakter tiplemeleri böyle olan filmimiz bu gençliğin kültürel yapısı, yaşam tarzları, aralarındaki çatışmalar ve o yıl Brighton’da yaşanan mod-rocker kavgaları üzerine kurulmuş. Daha doğrusu uyarlanmış.
Phil Daniels - Leslie Ash

Karşımızda İngiliz işçi sınıfının kendi tabakasında bir yere gelme, sınıf atlama ya da en azından öyle gözükme mücadelesi var. Her biri basit işlerde çalışmasına rağmen kendilerini farklı göstermek en büyük istekleri. Bunu çok iyi başardıklarını da finale doğru çok iyi görüyoruz.

Bu karmaşayı biz de bir mod olan Jimmy’nin(Phil Daniels) tarafından izliyoruz. Diğer birçok mod gibi uyuşturucu bağımlısı olan karakterimiz mod olma konusunda oldukça ciddi. Fazla duygusal ve biraz da takıntılı bir karakter. Ancak o da zaman geçtikçe kendini ve hayatını sorgulamaya başlıyor. Her şeyin ne kadar yalan ve boş olduğunu ders ala ala anlıyor. Onunla birlikte biz de kardeşlik sandığımız bu durumun tek taraflı da olsa gerçek olmadığını görüyoruz. Filmde yaşanan olaylardan sonra hepimiz biriz, kardeşiz mesajının verilip verilmeyeceğine dikkat ettimse de pek öyle bir amaç taşımamışlar. Gerçekçi bir bakış açısı olmuş. 



The Who’nun aynı adlı albümü ve rock operasından uyarlama olan filmimiz, müzik üzerine kurulu olduğunu her fırsatta gösteriyor. Bir şarkını başından sonuna kadar çalması gibi normal bir filmde göremeyeceğimiz özellikleri mevcut. Tabii bu durum filme oldukça farklı bir atmosfer katmanı daha eklemiş. Özellikle bazı şarkılar çok iyi oturmuş. Yine de bu duruma alışkın olmayan bünyeler üzerinde zaman zaman boğuculuk yaratabiliyor.
Brighton’da karşımıza çıkan sarışın beyefendiyi tanıdığınızı düşünüyorsanuz yanılmıyorsunuz. Ace Face karakteri Sting’in ta kendisi. Filmin yapımcılarıysa The Who üyeleri. Notlarımızı düşmeden geçmeyelim.
Sonuç olarak, yer yer müzikten boğulacak duruma gelsenizde alışınca ve zevk almaya başlayınca hiçbir problem olmayan bir film Quadrophenia. The Who ile içli dışlı olmayan bünyeler üzerinde etki yaratabilecek bir güce sahip. Ancak biraz ön çalışma ile çok daha zevk alınabileceğini düşünüyorum. Dönem filmi olma konusunda da hakkını vermiş gözüküyor.  Deneyimlenmeli.

Filmin kötü adamınaysa karar vermekte oldukça zorlandımsa da oyumu ‘’Sosyal Sınıf’’lardan yana kullanıyorum.
İzleyin, izlettirin, iyi seyirler…