''When you have to shoot, shoot. Don't talk.'' - Tuco

24.1.11

Citizen Kane - Yurttaş Kane


Belki de Orson Wells'in 1941 yapımı Citizen Kane'i hakkında konuşmak için erken. Sonuçta herkesin ''başyapıt'',''yüzyılın en iyi filmi'' gibi sıfatlar eklediği bir filmden bahsetmek, yorumlamak kolay değil.

Filmleri farklı bir bakış açısıyla izlemeye çalışıyorum. Daha doğrusu bakış açısının değiştirmekten ziyade filmi gerçekten izlemeye çalışıyorum. Citizen Kane'de bu çalışmadaki ilk filmim.

Citizen Kane bir devin yükselişini ve çöküşünü geniş bir özet vererek başlıyor. Kane'in o kadar büyük bir serverete sahip olmasına rağmen sadece Inquirer gibi küçük bir gazeteyle işe koyulması ve ezilenlerin sesini duyurma, halkın ilgilenmediği ya da belirli bir kesimin halka vermediği olayları halka göserme çabası kane'in gençlik yıllarındaki en büyük arzusu, özelliği. Belki de sadece bu durum Kane'e sonradan vurulan Komünist damgasını destekler nitelikte. Fakat Kane'in geleceği bu durumla bağdaşlaşmıyor ya da bana öyle gelmedi.


Film boyunca Kane'in hayatını, başarılarını, kaybedişlerini hep başkalarından dinliyoruz. Bu nedenle Kane bize hep uzak bir karakter olarak kalıyor. Film boyunca yalnızca ailesinin yanından ayrıldığı sahnede gerçek Kane'i görüyoruz. Kane ailesinin yanındayken Kane, oradan sonra artık Mr.Kane (Bay Kane). Kane'i bankacısı Mr.Tatcher, yakın dostu Jedediah Leland, Xanadu'daki uşağı, Eski eşi ve dergi müdürü Bernstein'in göznden görüyoruz. Hepsi Kane'in farklı özelliklerinden bahsediyor. Hepsi de Kane'i farklı görüyor. İşte bu nedenle seyirci de Kane'i birçok farklı yönden görüyor. Isınamıyor.

Kane'in ölmeden önce söylediği son bir söz var: ''Rosebud'' işte hikayenin çıkışıda burada. Kane'in çöken imparatorluğundan geriye kalan ve merak edilen belki de son şey. ''Rosebud ne?'' Açıkçası başlarda neden bu kadar değerli olduğunu anlamadım. Sonrasında durum biraz daha belirginleşti.


Kane'imiz işin başına geçtiğinde yasal nedenlerden ötürü 25 yaşında dinamik, devamlı bir şeyler peşinde koşan bir genç. Yapmak, yaratmak istiyor. Adeta girişimcilik saçıyor. Bu da ne demekse. Ancak Kane büyüdükçe, geliştikçe ağırlaşıyor. Yoruluyor. Ancak bu yorulma fiziksel anlamda değil. Öyle bir yorgunluk ki Kane'in konuşmasından ve davranışlarından anlayabiliyorsunuz. Belki de bu durum paranın, sorumluluğun altında kalmak, kalkamamak. Belki de Kane kendini bulamıyor. Zaten tam bir egoist. Bu nedenle görülmemiş bir koleksiyon yapıyor ve bu koleksiyonu piramitlerden sonra görülen en büyük kişisel mabedine koyuyor. Mabed ki ne mabed. Kane adeta kendi dünyasını kuruyor. İsmini de Xanadu koyuyor.

Dikkat edebildiğim kadarıyla Kane oldukça sakin mizaçlı. Ancak bu durumu hikayenin yarısına kadar geçerli. Ardından belki de farklı bir insana dönüşüyor. Şöyle düşünün ki ilk eşinden ayrılmasına neden olan ve valilik seçimlerini kaybetmesine neden olan rakibi James Gettys'e bu nedenleri ortaya çıkardığı skandal sahnesinde yalnızca arkasından hiddetle bağırıyor ve peşinden gidiyor. Fakat sonlara geldiğimizde ikinci eşinin ondan ayrılması sonucunda tokatı indiriyor. Bu hareket Kane'den beklenir mi? Artık beklenir çünkü Kane'i para ezdi bitirdi.


Kane film boyunca devamlı servetine servet ekliyor. Büyüyor, alıyor yapıyor da yapıyor. Anca aldığı birçok şey o kadar boş ki artık Orson Wells bile bir sahnede söylüyor. ''Bana ihtiyacım olandan başka her şeyi verdin.'' ki sona geldiğimizde görüyoruz gerçekten her şeyi vermiş. Geriye bir şey kalmamış. 

 Ayrıca başlardaki dürüst gazeteci imajı zaman geçtikçe değişiyor. Tıpkı Kane'in şehrin en iyi yazarlarını kendi gazetesinin bünyesine geçirdiği sahnede Leland'ın söylediği gibi: ''Peki ya onlar Kane'i değiştirirse.'' Aynen de öyle oluyor. Hem yazarların tutumu hem de Kane'e yaranma çabaları Kane'in o büyük skandal sonrasında seçimleri kaybetmesiyle iki farklı gazete manşetiyle ortaya çıkıyor. Birinde ''Kane seçimleri kazandıı!'' diğerinde ''Kane seçimleri kaybetti, seçimlerde hile!''. İşte Orson Wells bugün bile devam eden yandaş ve candaş medya muhabbetini o gün bile bize göstermiş. Gerçi o gün bile ne demek. İnsan her zaman insan ve bunları yapmaya devam edecek.


Orson Wells bu filmde adeta kendi sınırlarını denemiş. Öncelikle teknik anlamda. Herhalde kamera arkası görüntülerini görmediğim sürece bazı sahnelerini nasıl çektiğini hiç öğrenemeyeceğim - ki duyduğuma göre kamera arkası varmış - Ayrıca benim de filmle beraber öğrendiğim bir konu var. Çekimlerde kamerayı yere yakın yerleştirerek ve geniş açı kullanarak o zamanki düz set ve ışık mantığını ortadan kaldırmış bir film. Odayı dağıttığı sahneyi bir kere çekmiş ve yapmış.



Orson Wells'in 3. filmi ve 26 yaşında olmasına rağmen çok başarılı. Belki de gereken değeri veremedim ama söyleyeceğim şey bu. Fakat Hollywood Orson Wells'e sahip çıkmamış. Belki de çıkamamış çünkü Orson Wells filmi o dönemlerin medya devi William Randolp Hearst'dan ilham alarak ayzmış ve Hearst da filmin yayınlanmasını engellemek için bir çok yol denemiş. Tabii ne kadar doğrudur bilemem. Ancak anladığım kadarıyla doğru gibi. Ayrıca Orson Wells'in hem yazıp hem yönetip hem yapımcılık hem de oyunculuk yaptığını belirtmek lazım.


İşte Citizen Kane böyle bir film. Belki doğru anlatamadım belki de oldu. Çok fazla belki kullandım. Bazılarınız ''ne saçmalıyor lan bu?'' diyebilir. Eğer öyle diyecekseniz direk açın filmi izleyin derim. Hiç kasmayın. Özet geçmem. İzleyin izlettirin.

İyi seyirler...

3 yorum:

  1. bu film yalnızca diyalogların cuk oturmuşluğu için izlenmeli bence, yapım yılı, getirdiği yenilikler bir yana.

    YanıtlaSil
  2. Haklısınız. Her yönüyle çok başarılı. Yorumunuz için teşekkürler...

    YanıtlaSil
  3. Gerçekten yenikliklerle olsun, halen var olan medya yandaslkları vs. Çok iyi yansıtılmış o dönem için yapılan en iyi yapım bence herkese tavsiye ederim...

    YanıtlaSil